Toplumlar ve kültürler kendilerini sözle ve yazıyla ifade ederler. İçerisinde bulundukları/Yaşadıkları toplumun, kültür, örf ve adetlerini, ahlaki kurallarını hayatlarına aktarırlar. Bu doğrultuda bulundukları toplumun insanlarına faydalı olma konusunda ellerinden gelen çabayı gösterirler.
Ancak gerek dünya toplumlarının, gerekse içerisinde bulunduğumuz Türkiye toplumunun da yaşamış olduğu ve kendilerini benzersiz olarak kaptırdıkları, içerisine daldıkları hayal dünyasından kurtulamadıkları bir sosyal medya hastalığı mevcuttur. Bu sosyal medya hastalığı derinden derine, inceden inceye toplumumuzun her kesimine sirayet etmiş, bireyinden kurumuna, siyasetçisinden, sanatçısına kadar etkisi altına almıştır.
Bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olan, gerçek bilgiye ulaşma konusunda çaba harcamayan toplumumuz, kendini sosyal medyada ispatlama konusunda birbirleri ile yarışmakta, mücadele etmektedir. Twiter, Facebook ve diğer sosyal medyada paylaşılan sözler ve resimler, slogandan ve sembolden öteye geçememektedir.
Vatan, millet, bayrak ve milli duyguların yansıması olarak paylaşılan semboller ve sloganlar gerçek yaşamda kendisini gösterememektedir. Bununla birlikte, gençlerin küfürlü sözler ve müstehcen görüntüler eşliğinde kendilerini görünür kılmak /dikkat çekmek arzusu vahim durumdur. Sosyal medyada, daha çok beğeni almak, daha çok görüntülenmeyi istemek, hep gündemde kalmak isteği ancak sosyal vakıa/hastalık olarak nitelendirilebilir.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Keriminde Hümeze süresi birinci ayetinde: ‘’İnsanları arkalarından çekiştirip ayıplayanların, aşağılayanların, gizli açık dillerine dolayanların, kaş-göz hareketleriyle alay edenlerin vay haline! ’buyurarak bizleri şiddetle uyarmakta/ikaz etmektedir.
Hangi zamanda ve çağda olursak olalım hayatımızı Kur’an merkezli yaşayarak yüce yaratıcımızın ayetlerine kulak vermemiz gerekmektedir.