Derinlikli, analizci düşünceler içerisine girmeyen/ giremeyen İslam coğrafyası mensupları emperyalist/kapitalist şer odaklarına boyun eğerek yaşamaya devam etmektedirler.
İslam dünyası mensupları bütün ezilmişliklere, sömürülmeye, soykırımlara, diktatörlüklere, kamplarda yaşamaya, sürgünlerde, hapishanelerde yaşamalara ve kötü yaşam koşullarına maruz bırakılıyor; ancak bu vahim durumun sonlanması için derinlikli ve kesin çözümler üretmiyor/üretemiyor. Geçmiş yüzyılların konularıyla, dervişlerin menkıbeleriyle, hoca efendilerinin rüyalarıyla zamanlarının tüketiyor.
Gereksiz uğraşlarla, gereksiz gündelik telaşlarla kendilerini meşgul ediyor. Her şeyden daha da önemlisi zihin dünyamız Batı, emparyalist ve kapitalist sistemler tarafından köreltildiği için, her şeyi benimsemiş ve kanıksamış durumdayız. Sorgulayıcı bilinçler inşa etmediğimiz için şartlandırılmış bireyler olarak yaşamlar sürmeye ısrarla devam ediyoruz. Kendi sahip olduğumuz değerler adına hareket etmemiz gerekirken, mensubu olduğumuz İslami düşünce ve yaşam biçimini hayata geçirmemiz gerekirken başka sistemlerin, ideolojilerin, İslam dışı fikirlerini benimsiyor ve bu doğrultuda varoluşlar sergiliyoruz.
İslam’ın evrensel ahlak sistemi ve değerlerini konuşacağımız yerde, Batının bizlere empoze ettiği, bizlere uygun gördüğü, bizler adına konuştuğu sözde demokrasi tanımıyla hareket ediyoruz. Irkçılığın her türlü şeklini uygulayan Batı ve AB toplulukları İslam’ın evrensel değeri olan ümmet bilincini ulus devlet tanımına sığdırarak Müslüman toplumları bölmeye çalışıyor; Bugünkü anlayışla ulus ve ulus devletler tanımıyla, coğrafya halklarını bölmek, parçalamak noktasında adımlar atılmakta ve en nihayet asimile ederek yutmaktadır.
Yüce rabbimiz ‘’ Birbirinizle tanışmanız, işlerinizi tedbirle idare etmeniz, karşılıklı olarak, İslâmî kurallarla örtüşen milletlerarası teamüllere uymanız, yardımlaşmanız, kültür ve medeniyet alışverişinde bulunmanız, birbirinize iyiliği tavsiye etmeniz için, sizi milletler ve kabileler haline getirdik.’’(Hucurat süresi 13)
‘’Siz insanların iyiliği, faydalanması için ortaya çıkarılmış, seçilmiş en hayırlı milletsiniz, en hayırlı kadrolarsınız, hayır toplumusunuz. Kur’ân’ın ve sünnetin hükümlerini, meşrû olanı, İslâmî kurallarla örtüşen örfü, ilmî verileri, mü’minlerin tasvip ettiği, icrasında hayır gördüğü planları, programları, adâleti uygulayarak, kamu düzenini sağlar, iyiliği emreder, şeriatın suç saydığı ve haram kıldığı, kamu vicdanının tasvip etmediği, mü’minlerin icrasında hayır görmediği şeyleri bunların savunuculuğunu, sözcülüğünü yasaklayarak, önleyici tedbirler alıp kamu güvenliğini temin edersiniz.’’ (Âli İmran süresi 110)
‘’Ve hayatınızla içiçe, din olarak, şeriat olarak, medeniyet olarak size İslâm’ı layık gördüm.’’ (Maide süresi 3) Bu meyanda “Kim İslâm’dan başka yaşayacağı bir din, bir düzen, bir medeniyet ararsa, bilsin ki, Allah huzurunda kendisinden böyle bir din, böyle bir düzen asla kabul görmeyecek, âhirette, ebedî yurtta da zarara uğrayanlardan olacaktır.’’ (Âli İmran süresi 85) buyurmuştur.
Bizler Müslümanlar olarak hiçbir sömürüye baskılara ve zorbalıklara boyun eğmeyeceğimizi her zemin ve şartlarda belirtmeliyiz. Ahlaki isyanlarımızı her ne pahasına olursa olsun haykırmalıyız.
En önemlisi bunu bilecek bunu anlayacak bilinçli, şahsiyetli kadrolar yetiştirme noktasından hareketle değerler/şahsiyetler üretmeliyiz. Zihinlerimizin yönlendirilmesine hiçbir şekilde imkân ve fırsat vermemeliyiz. Belirlenir değil belirleyen olmalıyız. Şer odaklarının bizim üzerimizden kurduğu kumpas, tuzak ve oyunları bozmalıyız.