İçesinde yaşadığımız zaman diliminde Müslüman camiası; son yıllarda statükocu davranış ve sekülerleşmeyle birlikte içerisinde bulunduğu konformist yaşamından da hareketle yüzeyselleşmiş, bağnazlaşmış, koflaşmış, omurgasızlarmış; hayatına yansıtmadığı, eyleme dökmediği/dökemediği islami söylemlerini hamaset yaparak kitlelere/kalabalıklara ulaştırma çabası içerisine girmişlerdir.
Özellikle yazar-çizer çevrelerinde bu durum son yıllarda sıklıkla görülmektedir. Bu yadsınamaz, kabul edilemez, kendini beğenmişlik, yükseklerden uçma hastalığı Müslüman Entelijansiya’sında da görülmektedir.
Hamasi söylemlerle, duygusal menkıbe ve masallarla kasıtlı olarak veya olmayarak, uydurma hikâyelerle ve Mitomani’yle birlikte kitleleri uyutmakta ve uyuşturmaktadırlar.
Söyledikleri cümlelerin, anlattıkları masalların, hikâyelerin, menkıbelerin ve verdikleri nasihatlerin hayatlarının hiçbir yerinde olmadığını, kendilerini yansıtmadığını görmekteyiz. Söylemiş oldukları ve sosyal medya köşelerinde paylaşımda bulundukları sözler kuru hamasetten öteye geçememektedir.
Kitleleri bilinçlendirdiklerini zanneden Müslüman dünyasının mensupları, içerisinde bulundukları ortamın devamı sadedinde çalışmalar yapmaktadırlar. Bakıldığında açıkça görülecektir ki; konuşmalarında, anlatımlarında, söylemlerinde gençlerin yetişmesinde, yeteneklerinin kullanılması noktasında çeşitli vaz-u nasihatlerde bulunurlar, akıl verirler, bilgi paylaşırlar: ancak yıllardır verdikleri konferans, seminer ve sohbetlerde yanlarına bir tane bile genç veya bir yetişkin alarak ‘işte ben bu arkadaşı yetiştiriyorum’ demezler. Yanlarında bir kişi olsun yetiştirmezler. Yıllardan beri süre gelen anlatımlarında bu gibi yetiştirici, teşvik edici eylemlerde bulunmazlar. Sadece ve sadece söylemekle yetinirler ve ağlatıcı duygusal hikâyeler, anlatılar etrafında kitleleri uyuturlar ve uyuştururlar.
Dinde hamaset yaparak Karl Marx’sın din afyondur cümlesi bu olsa gerektir.
Konuşmalarına başlarken bir-iki vurucu cümle bir-iki alıntı söz ve menkıbeyle başlayan bu kişilerin anlattıklarının kendi hayatlarına yansımadığı görülmektedir. En önemlisi birlik mesajı verirler ama maalesef kendileri kimseye yanaşmamaktadırlar. İnsanları çeşitli cemaatlere, guruplara ayırdıkları ve ötekileştirdikleri için uzak durmaktadırlar.
Söylemden eyleme geçmeyen bu tavır ve davranışlar bizlere yüce rabbimizin: "Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır." (Saf, 61/2-3)Ayetini hatırlatmaktadır.
Gerek salonlarda gerekse sosyal medyada paylaşımlarda bulunarak kendilerine taraftar kitlesi oluşturmaya çalışan bu insanlardan, diğer dünya ülkelerinde olduğu gibi maalesef ülkemizde de çoktur. Bu hastalık en ufak bireyinden yazarına kadar bulaşmıştır. Meselenin insanlara faydalı olmak! Olmadığını şuurlu bir kişi rahatlıkla anlayabilmektedir. Sezmektedir. Sosyal medyada falanca kişinin, falanca yazarın, falanca filozofun sözünü paylaşımda bulunan kopyala-yapıştır yapan bu şahıslar: paylaşımda bulundukları bu sözlerin bir tanesine bile kendileri uymamaktadırlar. Kendilerine nasihatte bulunmamaktadırlar.
Paylaşılan Bu tür sözlerin içeriğine baktığımızda birde paylaşan kişilere baktığımızda ülkemizde ne kadar filozof, ne kadar entelektüel insanlar varmış(!) Demekten kendimizi alamamaktayız. Değilse bütün bu paylaşımların sonucunda; ülkemizde daha az cinayetler, daha az çevre kirliliği, daha az trafik kuralı ihlali olması; daha çok peygamberin sünneti seniyyesi yaşanıyor olması gerekirdi. Daha fazla duyarlı, daha fazla iyi, daha fazla anlayışlı bir ortam içerisinde kendimizi bulmamız ve böyle bir ortam içerisinde yaşıyor olmamız gerekirdi. Değilse bunca yaşanan bu üçkâğıtçılıkları, bu yalan-dolanları, bunca fırsatçılıkları, ikiyüzlükleri kimler yapmaktadır. Söylenen, aktarılan bu sözler neden karşılığını bularak tesir etmemekte, neden çevremiz ve ülkemiz güllük gülistanlık olmamaktadır?
Çünkü samimi duygularla olmayan paylaşımlar, söylenenler eylemde gerçekleşmediği için bu sahte ve yapmacık nasihatler yerini bulmuyor. Etkisini göstermiyor.
Bu noktada Peygamberimize esir olarak getirilen Yemen yöneticisi Sümame’nin Müslüman olması esnasında peygamberimizin davranışı ibretliktir:
Sahabenin tutukladığı Sümame peygamberin isteği üzerine mescidin ortasındaki direğe bağlanır.
Sümame Peygamberimizin ve sahabenin İslam’ı yaşama şeklini, peygamberin arkadaşlarıyla olan münasebetlerini, ilişkilerini, diyaloglarını yaşamsal boyutta görüyor ve bizzat şahit oluyordu.
Ve peygamberimiz ona bir kere bile ‘Müslüman ol ’ demediği halde Sümame Müslüman oluyordu.
Sümame’nin Müslüman olmasındaki etken neydi?
Peygamberimiz ona saatlerce vaaz edip nasihatte bulunamaz mıydı?
Elbette bulunurdu ancak; Sümame hayata yansıyan İslam’ı gördü. Tatbik edilmiş dava bilincinin şuurunu orada yaşayan insanların yaşantısına yansıdığı için onlardan etkilendi ve Müslüman oldu.
İşte bu anlamda tüm Müslümanlara örnek olan bu davranış bütün hamaset yapan, kuru nasihatte bulunan Müslümanlara, yazarlara bir balyoz gibi inmesi gereken olaydır.
Dava şuuru dava bilinci ancak yaşanarak anlatılır.
Bu bilinç ve yaşayış olmadığı için Deizm’de kendilerine bir yer bulacak olan bu gençler bir yerlere savrulacaktır.
Çünkü hamasete dayanan, hayatta karşılığı olmayan söylemler hiçbir zaman menziline varmayacaktır. Söylenenler orada kalacak bir kulaktan girip diğer kulaktan çıkacaktır.
Verilen mesajlar yerine ulaşmayacaktır.
Bu yüzden özellikle Müslüman Entelijansiya’ya Hamasetten Taharet gerektir.
dyjurnal@gmail.com