Davut Yatkın
Köşe Yazarı
Davut Yatkın
 

Kur’an’ın Hayata Müdahalesi

Hicretin 9. Yılıdır. Peygamber İslam nurunu bütün Arap yarım adasına yaymış, İslami tebliğini hemen hemen tüm kabilelere iletmişti. Zorluklar, sıkıntılar, meşakkatler bitmişti. Artık peygamberin elinde birçok imkânlar vardı. Ekonomik durumu iyi olan İslam devletinin serveti çoğalmıştı. Yani kısaca Müslümanların durumları oldukça düzelmişti. Ancak peygamberimiz her zaman olduğu gibi sade, mütevazı hayatına devam ediyor debdebeli yaşamı, lüks hayatı tamah etmiyordu. Dilediğini yapabilir, Kisra saraylarındaki kayserler gibi, krallar gibi sağa sola emir vererek saltanat sürebilirdi. Ama O! rahmet peygamberiydi. Merhamet peygamberiydi. O ki! Mekke’yi fethettiği zaman ’mağrur’ kumandan yerine devesinin üzerinde başı eğik girmişti. O! peygamberdi, O! Muhammet(a.s)’ti! Ona böyle şaşaalı, havalı, lüks, şatafatlı hayat tarzı, yaşam biçimi yakışmazdı. Kibirlenmezdi, gururlanmazdı, mağrur olamazdı. O! bütün bunları yap(a)mazdı. Bugünün modern dilinden söyleyecek olursak: Her öğünde evvai çeşit yemekler yiyerek sahabesine tepeden bakamazdı. Sabah kahvaltısında bin bir çeşit bal, reçel yiyemez, Facebook’ta resmini paylaşamazdı. Öğle yemeğinde şişler, kebaplar, pizzalar, lahmacunlar yiyip Twitter atamazdı. Akşam yemeğinde beş yıldızlı lüks otellerin restoranlarında bilmem ne İtalyan salatası, bilmem ne karides dolması, acılı, pirinçli suşi yiyip envai çeşit tatlıların tadına bakıp Instagram’da gösteriş yapamazdı. O! Daima rabbine boyun eğmiş, ‘Bir yetim iken, seni bulup barındırmadı mı? Ve seni yol bilmez iken, 'doğru yola yöneltip iletmedi mi? Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi? Öyleyse, sakın kötü muamelede bulunma!’’(Duha 6-7-8-9) diyen rabbini unutmamıştı.   Nerden geldiğini nereye gideceğini çok iyi biliyordu. Yoksulu, garibanı, yolda kalmışı unutmamıştı. Bu yüzden sade mütevazı hayatı tercih ediyordu. Ancak o an İslam devletinin bu zirve döneminin zenginlikleri eşlerine sirayet etmiş bir anlık hataya düşerek peygamberden dünya malını istiyorlardı. Ya! resulllullah “Bizler de başka kadınların istedikleri ziynetleri isteriz! ‘’ Dediler. Ve buna benzer isteklerde bulundular. Kıskançlığıyla bilinen Hz.Aişe validemiz bir plan yaptı. Kendi gurubundan olan diğer eşlerine resullullah Hz.Zeynep’in evinden geldiği zaman ‘ağzın kokuyor deyin’ diyerek tembihte bulundu. Ve Hz.Zeynep’in evinden dönen peygamberimiz Hz.Hafsa’yla karşılaşır. Hz.Hafsa ona ‘ağzın kokuyor ya resullulah’ der. Peygamber ‘’Hayır! Bal şerbeti içtim’’ der: ancak ona bu durumu inandıramaz. Ve ‘’tamam bir daha içmeyeceğim’’ diyerek yemin eder. Böylece, Peygamber Efendimiz, sırf “hanımlarını memnun etmek maksadıyla Allah’ın helal kıldığı bir yiyeceği kendine yasaklamış oluyordu.’’ Ve akabinde Hz.Hafsa ’ya diğer eşlerine özellikle Hz. Aişe’ye söylememesi konusunda tembihte bulundu. Hz. Hafsa, peygamberin bu sırrını gizlemedi; çok geçmeden, en çok anlaştıkları Hz. Âişe’ye duyurdu. Diğer hanımları da öğrenmiş oldu. Bunun üzerine yüce rabbimiz şu ayeti indirir. “Ey Peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Allah'ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? ”[Tahrim 1] Aynı şekilde Hz. Hafsa’ nın diğer eşlerine söylediği sırrını da yüce Allah bildirir. “Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına gizli bir söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber verip Allah da ona bunu açığa vurunca, o da (Peygamber) bir kısmını açıklamış bir kısmını (söylemekten) vazgeçmişti. Sonunda haberi verince (eşi) demişti ki: 'Bunu sana kim haber verdi?' O da: 'Bana bilen, (her şeyden) haberdar olan (Allah) haber verdi' demişti.”[ Tahrim 3) Bunun üzerine Hz. Resûlullah, Hz. Hafsa’ ya serzenişte bulundu. Aralarında tartışma çıktı: Hz. Âişe ise ona arka çıktı. Hep beraber peygambere asıl maksatlarını söylediler. Dünya hayatının ziynet ve refahı ile ilgili bazı istek ve tekliflerde bulundular. Peygamberimiz bu duruma hem üzüldü, hem de hanımlarının birbirlerini kıskanmalarından fazlasıyla rahatsız oldu. Bunun üzerine, dünya hayatının önemsizliğini anlatmak, hanımlarına bir ders vermek, aynı zamanda aralarındaki kıskançlık ve çekememezliğe bir derece mani olabilmek düşüncesiyle ve onların kendisine besledikleri muhabbet ve sadâkatlerini ölçmek maksadıyla onlardan bir ay uzak durma, görüşmeme kararı aldı; sonra da, Mescid-i Nebevî'nin içerisinde kendine ait özel bir çadırı olan Meşrebe diye anılan çardakta tek başına yatıp kalkmaya başladı.   Peygamber Efendimizin Meşrebe ’de yalnız başına kaldığını duyan sahabeler, “Hanımlarını boşamıştır” zannıyla telâşlandılar. Peygamberimizin yanına giden Hz. Ömer: Onu Hasırdan örülü bir yatak üzerinde gördü. Hasır, vücudunun üzerinde izler bırakmış, çizgiler belli oluyordu. Etrafına bakınan Hz. Ömer bir yanda bir avuç arpa, diğer yanda asılı bir post gördü. Ve Gözleri yaşardı. “Resûlullahın, ‘Niçin ağlıyorsun?’ sorusu üzerine: “‘Ya Resûlallah! Nasıl ağlamayayım ki? Kisrâlar, Kayserler, Sultanlar, krallar, şahlar dünyanın zevkü sefasını sürerken, siz Allah’ın en sevgili kulu olduğunuz halde bu basit şartlar içinde yaşıyorsunuz!’ “Resûlullah, ‘Ey Ömer!’ ‘Dünya nimetinin onların, ahiret saadetinin de bizim olmasını istemez misin?’ dedi. Hz. Ömer “Sonra, ‘Ya Resûlullah! Kadınlarını boşadın mı?’ diye sordu. Resûlullah başını Hz. Ömer’e doğru kaldırarak, ‘Hayır!’ dedi. Hz. Ömer “Bu cevap karşısında sahabeye Resûlullah, kadınlarını boşamamıştır!” diye duyurdu. Bir ay dolunca, Resûlullah inzivadan çıkarak hanımlarıyla görüşmeye başladı. Bu sırada şu ayet-i kerime nâzil oldu: ‘Ey peygamber, eşlerine söyle: 'Eğer dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve güzel bir tarzda sizi salıvereyim.' 'Eğer siz Allah'ı, Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız artık hiç şüphesiz Allah, içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir hazırlamıştır.'(Ahzab 28, 29.) Ayet nâzil olduğu sırada, Hz. Âişe yanında idi. İlk önce meseleyi ona açtı; hatta bu konuda annesine- babasına danışabileceğini de söyledi. Hz. Âişe hiç düşünmeden tereddütsüz cevabını verdi: “Ben, bu hususta mı anneme babama danışacağım? Ben, elbette ki Allah’ı, Resulünü ve ahiret yurdunu tercih ediyorum!” Peygamber Efendimiz, bu cevaba gülümsedi. Aynı şekilde diğer eşleri de peygambere olan muhabbet ve sadakatlerini gösterdiler. İşte Kur’an’ı Kerim böylesine hayatın içerisindeydi.
Ekleme Tarihi: 19 Temmuz 2019 - Cuma

Kur’an’ın Hayata Müdahalesi

Hicretin 9. Yılıdır.
Peygamber İslam nurunu bütün Arap yarım adasına yaymış, İslami tebliğini hemen hemen tüm kabilelere
iletmişti. Zorluklar, sıkıntılar, meşakkatler bitmişti. Artık peygamberin elinde birçok imkânlar vardı.
Ekonomik durumu iyi olan İslam devletinin serveti çoğalmıştı. Yani kısaca Müslümanların durumları oldukça
düzelmişti.
Ancak peygamberimiz her zaman olduğu gibi sade, mütevazı hayatına devam ediyor debdebeli yaşamı, lüks
hayatı tamah etmiyordu. Dilediğini yapabilir, Kisra saraylarındaki kayserler gibi, krallar gibi sağa sola emir
vererek saltanat sürebilirdi.


Ama O! rahmet peygamberiydi.
Merhamet peygamberiydi.
O ki! Mekke’yi fethettiği zaman ’mağrur’ kumandan yerine devesinin üzerinde başı eğik girmişti.
O! peygamberdi, O! Muhammet(a.s)’ti!


Ona böyle şaşaalı, havalı, lüks, şatafatlı hayat tarzı, yaşam biçimi yakışmazdı. Kibirlenmezdi, gururlanmazdı,
mağrur olamazdı. O! bütün bunları yap(a)mazdı.
Bugünün modern dilinden söyleyecek olursak:
Her öğünde evvai çeşit yemekler yiyerek sahabesine tepeden bakamazdı.
Sabah kahvaltısında bin bir çeşit bal, reçel yiyemez, Facebook’ta resmini paylaşamazdı.


Öğle yemeğinde şişler, kebaplar, pizzalar, lahmacunlar yiyip Twitter atamazdı.
Akşam yemeğinde beş yıldızlı lüks otellerin restoranlarında bilmem ne İtalyan salatası, bilmem ne karides
dolması, acılı, pirinçli suşi yiyip envai çeşit tatlıların tadına bakıp Instagram’da gösteriş yapamazdı.
O! Daima rabbine boyun eğmiş, ‘Bir yetim iken, seni bulup barındırmadı mı?
Ve seni yol bilmez iken, 'doğru yola yöneltip iletmedi mi?
Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi?
Öyleyse, sakın kötü muamelede bulunma!’’(Duha 6-7-8-9) diyen rabbini unutmamıştı.

 

Nerden geldiğini nereye gideceğini çok iyi biliyordu. Yoksulu, garibanı, yolda kalmışı unutmamıştı. Bu
yüzden sade mütevazı hayatı tercih ediyordu.
Ancak o an İslam devletinin bu zirve döneminin zenginlikleri eşlerine sirayet etmiş bir anlık hataya düşerek
peygamberden dünya malını istiyorlardı.
Ya! resulllullah “Bizler de başka kadınların istedikleri ziynetleri isteriz! ‘’ Dediler. Ve buna benzer
isteklerde bulundular.
Kıskançlığıyla bilinen Hz.Aişe validemiz bir plan yaptı.
Kendi gurubundan olan diğer eşlerine resullullah Hz.Zeynep’in evinden geldiği zaman ‘ağzın kokuyor deyin’
diyerek tembihte bulundu.


Ve Hz.Zeynep’in evinden dönen peygamberimiz Hz.Hafsa’yla karşılaşır. Hz.Hafsa ona ‘ağzın kokuyor ya
resullulah’ der. Peygamber ‘’Hayır! Bal şerbeti içtim’’ der: ancak ona bu durumu inandıramaz. Ve ‘’tamam
bir daha içmeyeceğim’’ diyerek yemin eder.
Böylece, Peygamber Efendimiz, sırf “hanımlarını memnun etmek maksadıyla Allah’ın helal kıldığı bir
yiyeceği kendine yasaklamış oluyordu.’’
Ve akabinde Hz.Hafsa ’ya diğer eşlerine özellikle Hz. Aişe’ye söylememesi konusunda tembihte bulundu.
Hz. Hafsa, peygamberin bu sırrını gizlemedi; çok geçmeden, en çok anlaştıkları Hz. Âişe’ye duyurdu. Diğer
hanımları da öğrenmiş oldu.


Bunun üzerine yüce rabbimiz şu ayeti indirir.
“Ey Peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Allah'ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun?
”[Tahrim 1]
Aynı şekilde Hz. Hafsa’ nın diğer eşlerine söylediği sırrını da yüce Allah bildirir.
“Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına gizli bir söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber
verip Allah da ona bunu açığa vurunca, o da (Peygamber) bir kısmını açıklamış bir kısmını (söylemekten)
vazgeçmişti. Sonunda haberi verince (eşi) demişti ki: 'Bunu sana kim haber verdi?' O da: 'Bana bilen, (her
şeyden) haberdar olan (Allah) haber verdi' demişti.”[ Tahrim 3)
Bunun üzerine Hz. Resûlullah, Hz. Hafsa’ ya serzenişte bulundu. Aralarında tartışma çıktı: Hz. Âişe ise ona
arka çıktı. Hep beraber peygambere asıl maksatlarını söylediler.


Dünya hayatının ziynet ve refahı ile ilgili bazı istek ve tekliflerde bulundular.
Peygamberimiz bu duruma hem üzüldü, hem de hanımlarının birbirlerini kıskanmalarından fazlasıyla
rahatsız oldu.


Bunun üzerine, dünya hayatının önemsizliğini anlatmak, hanımlarına bir ders vermek, aynı zamanda
aralarındaki kıskançlık ve çekememezliğe bir derece mani olabilmek düşüncesiyle ve onların kendisine
besledikleri muhabbet ve sadâkatlerini ölçmek maksadıyla onlardan bir ay uzak durma, görüşmeme kararı
aldı; sonra da, Mescid-i Nebevî'nin içerisinde kendine ait özel bir çadırı olan Meşrebe diye anılan çardakta
tek başına yatıp kalkmaya başladı.

 

Peygamber Efendimizin Meşrebe ’de yalnız başına kaldığını duyan sahabeler, “Hanımlarını boşamıştır”
zannıyla telâşlandılar.
Peygamberimizin yanına giden Hz. Ömer:
Onu Hasırdan örülü bir yatak üzerinde gördü. Hasır, vücudunun üzerinde izler bırakmış, çizgiler belli
oluyordu. Etrafına bakınan Hz. Ömer bir yanda bir avuç arpa, diğer yanda asılı bir post gördü. Ve Gözleri
yaşardı.


“Resûlullahın, ‘Niçin ağlıyorsun?’ sorusu üzerine:
“‘Ya Resûlallah! Nasıl ağlamayayım ki? Kisrâlar, Kayserler, Sultanlar, krallar, şahlar dünyanın zevkü sefasını
sürerken, siz Allah’ın en sevgili kulu olduğunuz halde bu basit şartlar içinde yaşıyorsunuz!’
“Resûlullah, ‘Ey Ömer!’ ‘Dünya nimetinin onların, ahiret saadetinin de bizim olmasını istemez misin?’ dedi.
Hz. Ömer “Sonra, ‘Ya Resûlullah! Kadınlarını boşadın mı?’ diye sordu.


Resûlullah başını Hz. Ömer’e doğru kaldırarak, ‘Hayır!’ dedi.
Hz. Ömer “Bu cevap karşısında sahabeye Resûlullah, kadınlarını boşamamıştır!” diye duyurdu.
Bir ay dolunca, Resûlullah inzivadan çıkarak hanımlarıyla görüşmeye başladı. Bu sırada şu ayet-i kerime
nâzil oldu:
‘Ey peygamber, eşlerine söyle: 'Eğer dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi
yararlandırayım ve güzel bir tarzda sizi salıvereyim.'
'Eğer siz Allah'ı, Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız artık hiç şüphesiz Allah, içinizden güzellikte
bulunanlar için büyük bir ecir hazırlamıştır.'(Ahzab 28, 29.)
Ayet nâzil olduğu sırada, Hz. Âişe yanında idi. İlk önce meseleyi ona açtı; hatta bu konuda annesine-
babasına danışabileceğini de söyledi.


Hz. Âişe hiç düşünmeden tereddütsüz cevabını verdi: “Ben, bu hususta mı anneme babama danışacağım?
Ben, elbette ki Allah’ı, Resulünü ve ahiret yurdunu tercih ediyorum!”
Peygamber Efendimiz, bu cevaba gülümsedi.
Aynı şekilde diğer eşleri de peygambere olan muhabbet ve sadakatlerini gösterdiler.
İşte Kur’an’ı Kerim böylesine hayatın içerisindeydi.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gebzeninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.