Medya ve sosyal medyanın da yönlendirmesiyle farkında olmadan konfora, seküler yaşama ve bencilliklerle gündemlerini belirleyici kılmaktadırlar.
Dijital yaşam, dijital ve sosyal medya bağımlılıkları kişileri/bireyleri hakikat karşısında etkisiz bırakmakta, pasif ve edilgen hale getirmektedir. Sanal, hayal dünyasında gerçeklere, hakikatlere, erdemliklere ulaşılamayacağının bilincine varamamakta ve köhne zihinlerle gerçeği arama peşinde koşan yapılar/toplular/kitleler kendileri olamamaktadırlar.
Maalesef bu sahte imaj ve görüntü sömürgeciliği/reaksiyonları İslam toplumlarında da içerisinde yaşadığımız toplumda da somut olarak kendini göstermekte ve ne yazık ki konuşmalar/tartışmalar eylemler ve dolayısıyla söylemler; çıkar ekseninde maskeler kullanmaya ve bu maskelerle yaşamaya sevkediyor, yönlendirebiliyor.
Dijital sömürgeciliğin, aynı zamanda kapitalist, seküler yaşamın hâkim olduğu günümüzde, hakikatin, doğruluğun-dürüstlüğün yerini imajlar alıyor. İnsanlar bağımsız, özgün, özgürlükler doğrultusunda değil, başkalarının özellikle de iktidar sahiplerinin beklentileri doğrultusunda şekillendiriyor.
Ve yine günümüzde bir insan için bağımsız bir kişilik oluşturmak başlı başına bir mesele halini almıştır. Günümüz insanının düşünce ve davranışlarını büyük ölçüde üçüncü göz medya araçları/ortamı/iklimi belirliyor. Bugün, sosyal medya dünyasında, sosyal ağlarda, ar/hayâ/edep/utanma duygularını bütünüyle yok sayarak mahremiyetlerini ifşa eden, kendi kendilerini teşhir eden, sergileyen, şöhret olmak için her tür bayağılığı/müptezelliği sahiplenen patolojik narsistler kol geziyor.
Bireyciliği ve bireyci kültürü kışkırtan neoliberal hayat tarzı, birlikte yaşama hassasiyetini bütünüyle yok ediyor. Yirmi birinci yüzyıl için, hiçbir çözümleme yapamayan, içerik üretemeyen, bu nedenle de dijital sömürgeciliğe maruz kalan İslami kesimlerde de, ebeveynlerin otoritesi bütünüyle sarsılıyor, kendileri için her şeyin mübah sayıldığı çocukların/gençlerin iktidarı dokunulmaz hale geliyor.
Bu anlamda tüm toplumların, iktidar sahiplerinin, STK’ların ve özellikle İslami camianın/entelijinsanın, ilahiyat kadrolarının bütün çıkar/bencil davranışlarından sıyrılarak ve dahi öz eleştiri kültürünü en derinden yaparak bilinçli ve şuurlu kadrolar/öğrenciler/akademisyenler yetiştirmek durumundadırlar. Aksi takdirde şu kesin gerçek devam edecektir:
" Bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah o toplumun durumunu değiştirmez.(Rad Süresi11) "
dyjurna@gmail.com