Bizler Müslümanlar olarak bireysel, tek başına ve bağımsız, ayrıştırıcı, mezhepçi dindarlıklar yaşadığımız için kopuşlarımız, ayrılıklarımız kaçınılmaz olmaktadır.
Yaşadığımız çağda varoluş problemimizi bir türlü aşmış değiliz. İçerisinde bulunduğumuz belirsizliklerimiz bizleri yüzeysel, hurafeci din algılayışına sürüklemekte.
İdeolojik güç iddiasında bulunan emperyalist, sömürgeci odaklarının dayattığı, empoze ettiği düşünce ve kavramlar üzerinden hareket ettiğimiz için kendi doğrularımızı yaşayamıyoruz; Bizlere dayatılan bu kavramları maalesef kabul ettik, onayladık. Ellerimizin tersiyle itmek yerine içselleştirerek yaşam tarzı, hayat biçimi haline getirdik. Bugünkü İslam dünyasının yaşadığı ahlaki çöküntü , ahlaki çürümüşlük ve ahlaki yozlaşmalar kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aziz Kur’an-ı gerektiği gibi yaşamayan ve bu anlamda güçlü savunucular olamayan İslam dünyası mensupları, kendilerini, ezilmişliklerin, yenilgilerin, mağlubiyetlerin içinde buldular. Bu kabul edilmez durumun Müslümanlar tarafından Kur’an’ın hayata yansıtılamadığından, ilahi pencereden bakamadığından, hayata aktarma konusunda gerekli emek ve çaba gösterilemediğinden kaynaklanmakta olduğunun bilinci ve şuuruna henüz varamadılar. Eğer gerçek anlamda Aziz İslam’ın şuuru ve bilinci yaşanıyor olunsaydı, şer güçlerinin Müslümanlar üzerinde baskıcı, yaptırımcı, zalimce davranışları olmayacaktı/yaşanmayacaktı.
Eğer peygamberin sünneti hayatımıza gerçek anlamda yansımış olsaydı, bu denli ezilmiş, yenik, mağlup psikolojisine duçar olmayacaktık.
Şayet gerçek anlamda referansımızı Kur’andan almış olsaydık; Kur’an’ın hayat kitabı olduğu, her zemin ve şartlarda uygulanması gerektiği şuurunu idrak edip ve pratiğini yansıtmış olsaydık hiçbir şer güçlerinin üzerimizde baskısı ve etkisi olmayacaktı. Hiçbir kardeşimiz terör muamelesi görmeyecek, hiçbir kardeşimize eziyet, zülüm, işkence yapılamayacak ve vahşide katledilemeyecekti.
dyjurnal@gmail.com