Halen kültürel eleştirilere, yeteneklere, özgürleştirici fikirlere ihtiyacımız var.
Bu ihtiyaçlara fırsatlar verilmediği için, özgünlüklere hayat hakkı tanınmadığı için, hiçbir popülist kültür kendisini yenileyemez yenileme ihtiyacı duymaz ve kendisini onarmak istemez.
Bu tür toplumlar, duygusallıklar, fanatizmler, bağnazlıklar ve ötekiler üretir. Ve ötekiler her durumda linç kültürün muhatabı haline getirilirler. İçe dönük ötekiler, ancak resmi doğruları doğrulamak suretiyle hakikate tanıklık etmemek koşuluyla hayatlarını sürdürebilirler.
Maalesef İslam dünyası mensuplarında Gelenek ve konformizmin otoritesi hakimdir.
Geleneğin ve konformizmin hâkim olduğu, belirleyici olduğu toplumlarda, bilgi/kültür kalitesi anlamında, özgün ve özgür şahsiyetler yetişemez.
Bilinçsiz, sorgulanmayan, İslam süzgecinden geçirilmeyen her gelenek; fanatik, taklitçi, bağnaz, kof, sığ ve sorumluluklardan kaçan hayat tarzı üretir.
Ve yine maalesef İslam dünyası, kaos üreten, tahakküm üreten, saldırgan dünya görüşünün, dilin ve siyasetin dinamikleriyle ilgili olarak eleştirel çözümlemeler, sorgulamalar yapamıyor; bu dünya görüşüne, dile ve siyasete katlanmaya devam ediyor.
Kültürel yönde sömürülere katlanmaya dayalı hayat tarzı mağlubiyet ve eziklik psikolojisi üretir.
Yabancılaştığımız kendi olma bilincimizle olan mesafelerimiz kapatmalıyız. Bu anlamda daha bağımsız, daha özgün değerlendirmeler/yorumlar yapabiliriz.
Aşırı fanatik milliyetçilik ekseninde düşüncelerle, ortak İslami bilincin, duyarlılığın dilin ve kültürün tahribatına müsaade etmemeliyiz. Müslüman halklarla, kültürlerle konuşabilecek ortak dil ve bilinç imkanını kaybetmemeliyiz.
Ortak İslami dil imkanını kaybettiğimizde, ortak kültür, ortak siyaset ve ortak geleceği de kaybedeceğimizin bilinci ve şuuru içinde olmalıyız.
Bütün aşırı Milliyetçilikler ve aşırı mezhepçilikler, kalbimizin ve bilincimizin ufkunu karartıyor. Ve başka dünyaları değerlendirme noktasında özgün, bağımsız düşüncelerimizi perdeliyor.
dyjurnal@gmail.com